23 Aralık 2013 Pazartesi
Nasıl da azmeder nehir, okyanusa kavuşmak için.
Ancak kucağına düştüğünde anlar!
En sevdiğinin bir parçası olabilmesi için, son bir fedakarlık daha yapabilmelidir.
Aşık olup gönül verdiğinin, kavuşabilmek için nice kirli ve engebeli su yataklarından geçtiğinin bir parçası olabilmek için, önce kendinden geçmesi ve boğulması, en sevdiğinin onu boğmasına izin vermesi gerekir...
Elif Turna Türk / Wand
KARABASAN
Belki de sadece bir karabasandın sen! Uyanmak istedikçe ben, kollarımdan çekip beni, kabusların en derinine sürükleyen...
Elif Turna Türk
21 Aralık 2013 Cumartesi
fısıltı
Ben yağmurlarla kutsanmış bir ülkenin rahminde tutsak kalmış bir hüznün fısıltısıyım.
Sen ise; çok uzak bir hürriyet...
Elif Turna Türk
Sen ise; çok uzak bir hürriyet...
Elif Turna Türk
Seversin yeniden
ne güzel gülüyorsun o resimde sen
karşında beyaza tebessüm süren gelin
boşa ettin bak onca kelamı
oysa demiştim
üzülme benden sonra da seversin sen
elif turna türk
karşında beyaza tebessüm süren gelin
boşa ettin bak onca kelamı
oysa demiştim
üzülme benden sonra da seversin sen
elif turna türk
b/aşka dağınık
gittiğin o günden beri böyleyim işte
b/aşka dağınık yaşıyorum
dağıtıyorum seni beni her şeyi her yere
ne bileyim u(n)mut işte
belki
gelir toplarsın diye bekliyorum
gel/me
Elif Turna Türk
b/aşka dağınık yaşıyorum
dağıtıyorum seni beni her şeyi her yere
ne bileyim u(n)mut işte
belki
gelir toplarsın diye bekliyorum
gel/me
Elif Turna Türk
Say ki
say ki tenim mevsimsiz bir kış
ya da ben kimsesiz bir şehrim
el ayak değmemiş
belki bedeni kayıp bir kuş
dokun/ma
dokunursan ölürüm...
sen ki viran şehrimin pejmürde yitiği
gelme
kimsesiz bir şiirin kasığına
çoktan gömdüm ben seni
gelme
gönlüm sana gavur
bil gelme
gönül sana el memleketi
ömür sana terk-i diyar bir kalenin sur dibi şimdi
gel/me
...
_____________________
ve belki de intiharı renginde bir uçurum çiçeğiyim ben şimdilerde /dokunma renklerime/
gelme...
eksik yarım yetim kalmalı bu şiir...
Elif Turna Türk
Avusturya
ya da ben kimsesiz bir şehrim
el ayak değmemiş
belki bedeni kayıp bir kuş
dokun/ma
dokunursan ölürüm...
sen ki viran şehrimin pejmürde yitiği
gelme
kimsesiz bir şiirin kasığına
çoktan gömdüm ben seni
gelme
gönlüm sana gavur
bil gelme
gönül sana el memleketi
ömür sana terk-i diyar bir kalenin sur dibi şimdi
gel/me
...
_____________________
ve belki de intiharı renginde bir uçurum çiçeğiyim ben şimdilerde /dokunma renklerime/
gelme...
eksik yarım yetim kalmalı bu şiir...
Elif Turna Türk
Avusturya
BABALIK ET
Gönlümün lanet olası kara rahminden fırlayan yetim şiirlerim var benim.
Bir gün olsun sana; ''gel de babalık et'', dedim mi?
elif turna türk
Bir gün olsun sana; ''gel de babalık et'', dedim mi?
elif turna türk
Uyanış
nasıl bir uyanıştır bu
nasıl bir deprem
nasıl bir zelzele
yer ile yeksan işte her yer
ne seni bıraktı
ne de beni içeride
______________
elif turna türk
nasıl bir deprem
nasıl bir zelzele
yer ile yeksan işte her yer
ne seni bıraktı
ne de beni içeride
______________
elif turna türk
Gel Sevmeyeceksen
gel
sevmeyeceksen beni; gel.
söz verebileceksen sevmemeye;gel.
zira sevenlerin bitabıyım...
altın kafeslerin kaçağı.
benim yerime düşünebileceksen mesela
dahi sus durmayı becereceksen
ve boş vaadlerin gölgesinde eritmeyeceksen seneleri; gel...
//ne güzeldir sizi sevmeyenler, zira sizden hiçbir şey beklemezler...//
elif turna türk
sevmeyeceksen beni; gel.
söz verebileceksen sevmemeye;gel.
zira sevenlerin bitabıyım...
altın kafeslerin kaçağı.
benim yerime düşünebileceksen mesela
dahi sus durmayı becereceksen
ve boş vaadlerin gölgesinde eritmeyeceksen seneleri; gel...
//ne güzeldir sizi sevmeyenler, zira sizden hiçbir şey beklemezler...//
elif turna türk
Ölebilirsin
dudağımın yanağına bıraktığı
kıpkırmızı bir izdi bana yaşattıkların
artık si(ö)lebilirsin...
Elif Turna Türk
kıpkırmızı bir izdi bana yaşattıkların
artık si(ö)lebilirsin...
Elif Turna Türk
Zalim
kara kalem ile yazdı zalim, seni mazi...
tiryakindim oysa; kıyıpta içemedim ben seni...
Elif Turna Türk
tiryakindim oysa; kıyıpta içemedim ben seni...
Elif Turna Türk
Berkin Elvan'a
gökyüzü diyorum
çocuk gözyüzü
yoksa akraban mı?
şu bulutlar, güneş
bu gökkuşağı
ne kadar da sana benziyor!
sen ağlayınca yağmur
korkunca şimsek
gülünce gün doğuyor.
ölme çocuk nolur!
korkuyorum işte, anla
sen ölürsen
tufana kapılacak yeryüzü
sen ölürsen çocuk
gülmeyecek bir daha
bu bulut, bu güneş ve
gözlerinde doğurduğun
ne varsa terkedecek bizi
ölme çocuk
yetim kalacak uçurtmalar
kuşlar
ve gökyüzü.
ö l m e...
Elif Turna Türk
15 Kasım 2013 Cuma
Sen
sen ey zihnimin umutsuz intiharı
sen ey küfrümün kusursuz saltanatı
sen ey kırık kanatlarımın mimarı
ömrüme tek vefan müebbet sensizlik olsun
Elif Turna Türk
Elif Turna Türk
Ne olacak?
Ne olacak peki şimdi?
Hiç tanışmamış gibi mi yaşayacağız?...
Ama bilmiyorumki ''mış'' gibi yapmayı ben.
Bari, öğrenene kadar yanımda kalsan?
Elif Turna Türk
CELLATA SEVDA
Ne garip, duyduğum bütün tutkulu aşk hikayelerinde kadınlar,
ya nefret edecekleri nitelikteki erkeklere,
ya da cellatlarına aşık oluyorlardı...!
Elif Turna Türk
SAHRA
Sen şimdi sahradasın ve sıradışı bir serap görüyorsun!
Etrafındaki dalkavuklarla kendini zengin biliyorsun.
Hele akmaya başlasın o kum saati,
o kum saatinin boşalan camında sadece kendini,
yalnızlığını ve pişmanlığını görürsün.
Demedi, de/me...
Elif Turna Türk
6 Haziran 2013 Perşembe
Son Kibrit
Bu parmak uçlarıma alevi değen
Heybemdeki son kibrit
Birazdan kararacak bu oda
Ve ben huzurun mezarında sükût giyeceğim
Bırakın çıplak kalsın bedenim
Kefen diye sadece kendimi giyeceğim...
Elif Turna Türk
1 Mayıs 2013 Çarşamba
And Olsun ki Onlar UYANDI
Iş ederken, aş edebilenlerin onuruydu şiir!
Bir damla teri kalemdana damıtıp, divitiyle Musa’nın asasını kıskandırandı şair.
Gece ve gündüz billahi onlarındı istisnasız. Binlerce sene göz yumup, baş yastığa koymayanlardı onlar.
Tam da Züleyhan’ın aşkını anlatacaklardı Yusuf’a, Babil’in gül bahçelerinde, ellerinde divit ve kevserde yıkanmış kağıtla uykuya daldılar...
Uyudular!
Uyudular!
Uyudular!
Sahrada kara güller bitti, Babil’deyse aşk firar etti!
Gönlündeki tüm asil abalardan soyundu Eşref-i Mahlukat...
Çırılçıplak ve hınca hınç bir soysuzluğun mahşer yerinden ötesi değildi artık dünya.
Aşk adına aşktan üryan, din adına dinden ırak, güzellik adına çirkefe saplanmış insan, sözde sevda için sırça köşkleri kara şehvetle sulayandı artık...!
Isa, Atos Dağında hıçkırıklarla ağlarken, şairler Ganj Nehri kıyısında sonsuzluk şehrinde uyandılar...!
Zeus’un öfkeden kudurmuş haliyle sağa, sola savurduğu şimşeklerle kor olan kara kalemine sarıldı şairlerden biri.
Diğerinin gözleri elinde kalan son okun üzerine önce ’Tanrı’ yazıp, sonra kendi kalbine oku saplamış olan Eros’un cesedine kilitlendi...
Mavi caminin bahçesindeki tüm kuyuları göz yaşlarıyla doldurmuştu Züleyha.
Yusuf’un hangi kuyuda olduğunu çoktan unutmuştu oysa...!
Kerbela, kan gölüydü, Kerbela revan! Hala Hüseyin’ini arıyordu, Ali’sinden uzak Fatıma sultan.
Uyumuşluklarına, uyuyakalmışlıklarına hayıflandı şairler, ellerindeki kalemlerden, dillerindeki kağıda sürülmemiş kelamlardan ar ettiler...
Bugünün edeb-i edepsizliğinde erimiş dünyadan yüz çevirdiler...
Birbirlerinin yüzlerine dahi bakamadan sessiz veda ettiler ve her biri kokuşmuş bugünün dünyasının başka yerlerine doğru yürüdüler...
And olsun ki, onlar döndü, onlar uyandı ve yine and olsun ki, onlar yaşamaktan geçtiler...
Sadece yazmaya and içtiler.
Yaşamaktan ar etti onlar, lakin yazmaktan asla vazgeçmediler.
Onlar uyandı, onlar heryerdeler.
Elif Turna Türk
26.Nisan.2013
Avusturya
Bir damla teri kalemdana damıtıp, divitiyle Musa’nın asasını kıskandırandı şair.
Gece ve gündüz billahi onlarındı istisnasız. Binlerce sene göz yumup, baş yastığa koymayanlardı onlar.
Tam da Züleyhan’ın aşkını anlatacaklardı Yusuf’a, Babil’in gül bahçelerinde, ellerinde divit ve kevserde yıkanmış kağıtla uykuya daldılar...
Uyudular!
Uyudular!
Uyudular!
Sahrada kara güller bitti, Babil’deyse aşk firar etti!
Gönlündeki tüm asil abalardan soyundu Eşref-i Mahlukat...
Çırılçıplak ve hınca hınç bir soysuzluğun mahşer yerinden ötesi değildi artık dünya.
Aşk adına aşktan üryan, din adına dinden ırak, güzellik adına çirkefe saplanmış insan, sözde sevda için sırça köşkleri kara şehvetle sulayandı artık...!
Isa, Atos Dağında hıçkırıklarla ağlarken, şairler Ganj Nehri kıyısında sonsuzluk şehrinde uyandılar...!
Zeus’un öfkeden kudurmuş haliyle sağa, sola savurduğu şimşeklerle kor olan kara kalemine sarıldı şairlerden biri.
Diğerinin gözleri elinde kalan son okun üzerine önce ’Tanrı’ yazıp, sonra kendi kalbine oku saplamış olan Eros’un cesedine kilitlendi...
Mavi caminin bahçesindeki tüm kuyuları göz yaşlarıyla doldurmuştu Züleyha.
Yusuf’un hangi kuyuda olduğunu çoktan unutmuştu oysa...!
Kerbela, kan gölüydü, Kerbela revan! Hala Hüseyin’ini arıyordu, Ali’sinden uzak Fatıma sultan.
Uyumuşluklarına, uyuyakalmışlıklarına hayıflandı şairler, ellerindeki kalemlerden, dillerindeki kağıda sürülmemiş kelamlardan ar ettiler...
Bugünün edeb-i edepsizliğinde erimiş dünyadan yüz çevirdiler...
Birbirlerinin yüzlerine dahi bakamadan sessiz veda ettiler ve her biri kokuşmuş bugünün dünyasının başka yerlerine doğru yürüdüler...
And olsun ki, onlar döndü, onlar uyandı ve yine and olsun ki, onlar yaşamaktan geçtiler...
Sadece yazmaya and içtiler.
Yaşamaktan ar etti onlar, lakin yazmaktan asla vazgeçmediler.
Onlar uyandı, onlar heryerdeler.
Elif Turna Türk
26.Nisan.2013
Avusturya
Hayra Yor
Garip bir rüya bu!
Yalnızlığa alışmış ayaklarım.
Ağır, aksak, na-telaş kalan ömrüme ilerliyorum.
Anarşist bir buse yaslanıyor omzuma.
Bitabım ve ürkek, kaçıyorum.
Kaç hece, kaç satır, kaç dize geçtim, bilmiyorum!
Lirik dar ve kızıl bir yolda, sadece koşuyorum.
Hece kaçkını kelimeler teğelliyorum dilime.
Kulaklarımı uçurumdan atıyor;
Gözlerimi cebime saklıyorum...
H/Satır arası, oynak bir virgülle vuruluyorum!
Hangi şerefsiz mısraya takıldı ayağım bilmiyorum.
Kir, pas içinde yetim bir şiirin kalbine düşüyorum.
Burası çok soğuk, soğuk burası!
Üşüyorum!
Gel ey divane.
Gel ey deli.
Gel, hayra yor rüyamı...
Gel;
Buz tutmuş bir kum saatinin gölgesinde eriyorum şimdi...
Ele bırakma, gel.
Gel de;
Sen uyandır beni...
Elif Turna Türk
28.04.2013 Avusturya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)